Süleyman Dönmez epub Keşfedilmeyi Bekleyen Medeniyet: Felsefenin Batı Dışı Referanslarına Eleştirel Bir Katkı

ZIP 10.9 Mb
RAR 5.2 Mb
EXE 9.3 Mb
APK 7.1 Mb
IOS 10.7 Mb
Keşfedilmeyi Bekleyen Medeniyet: Felsefenin Batı Dışı Referanslarına Eleştirel Bir Katkı

Süleyman Dönmez yazarının Keşfedilmeyi Bekleyen Medeniyet: Felsefenin Batı Dışı Referanslarına Eleştirel Bir Katkı kitabı da dahil olmak üzere birçok dosya aşağıdaki bölümleri de içerebilir:
- imza dosyası: çeşitli varlıklar için dijital imzalar içerir.
- şifreleme.xml: yayımlama kaynaklarının şifrelenmesiyle ilgili bilgileri içerir. (Yazı tipi gizleme kullanılıyorsa bu dosya gereklidir.)
- meta veriler: kapsayıcı hakkında meta verileri depolamak için kullanılır.
- haklar: Keşfedilmeyi Bekleyen Medeniyet: Felsefenin Batı Dışı Referanslarına Eleştirel Bir Katkı kitabının dijital haklarıyla ilgili bilgileri depolamak için kullanılır.

XHTML içerik belgeleri ayrıca zengin meta verilerle Keşfedilmeyi Bekleyen Medeniyet: Felsefenin Batı Dışı Referanslarına Eleştirel Bir Katkı kitap işaretlemesine açıklama ekleme olanakları içerir, bu da onları hem işleme hem de erişilebilirlik amaçları için anlamsal olarak daha anlamlı ve kullanışlı hale getirir.

E içerik belgeleri, bir yayının okunabilir içeriğini tanımlayan ve ilgili medya varlıklarına (görüntüler, ses ve video klipler gibi) bağlantı veren XHTML (HTML5 profili tarafından tanımlanır) veya SVG belgeleri vb.'dir.


Biçim seçin
pdf kindle doc
yazar
Boyutlar ve boyutlar
Tarafından yayınlandı

Icon Group International 20,3 x 0,6 x 25,4 cm 31 Ağustos 2012 1 x 13,5 x 21 cm HardPress Publishing 3 Ocak 2017 17.78 x 0.61 x 25.4 cm Babadada Gmbh 21,6 x 0,2 x 27,9 cm 1 x 14 x 21 cm Kolektif 28 Şubat 2018 United States Congress 4 Ocak 2017 14.81 x 0.48 x 21.01 cm 5 Ocak 2017 1 Haziran 2018 Collectif
okumak okumak kayıt olmadan
yazar Süleyman Dönmez
isbn 10 6054989480
isbn 13 978-6054989485
Sayfa sayısı 186 sayfa
Yayımcı Karahan Kitabevi; 1. baskı
Dilim Türkçe
Boyutlar ve boyutlar 1 x 14 x 21 cm
Tarafından yayınlandı Keşfedilmeyi Bekleyen Medeniyet: Felsefenin Batı Dışı Referanslarına Eleştirel Bir Katkı 31 Temmuz 2015

Yakın zamanlarda Osmanlılıktan Türklüğe, şimdiler de ise Türklükten Türk vatandaşlığına geçmeye çalıştığımız, esasen birkaç yüzyıllık kültür değişmelerinin fırtına sonu parçalanmışlığını ve perişanlığını yaşadığımız 21. Yüzyılın ilk kertesinde de, klasik paradigmanın baskısıyla dedem Sokrates?in "kendini bil!" emrine nispetle yöneltilen "ben kimim?" sualine hala tat-minkar bir cevap verilememiş görünüyor. Sokrates?ten 2500 yıl sonrasında da öneminden ve kudretinden pek bir şey kaybet-memiş olan bu suali, küreselleştirilen dünyanın iniş çıkışlarında yuvarlanırken çaresizliğin sürüklediği bir duygusallığın baskı-sıyla, varlığını ancak diğerlerini ötekileştirerek fark ettirme ve koruma telaşına düşen bir güruha nispetle çoğullaştırarak tevcih edeceğim. Ve geçmişini bilen için şöyle sesleneceğim: "Biz kimdik?" Dününü unutan bilmeze ise hitabım şöyle olacak: "Biz kimiz? Sahi kimiz biz; Osman oğullarından kalma Müslüman mı-yız, Türk müyüz; yoksa Müslüman-Türk müyüz? Bu tür sualler son on yıllarda sıkça yöneltilirdi, lakin bugünlerde demode olmuş görünüyorlar. O zaman bu sualleri şimdilerin jargonuna uydurarak şu şekilde yeniden soralım: Sahi şu biz eski Türkler, yenilerde; Türk vatandaşı mıyız, Türkiye vatandaşı mıyız, yoksa "küreselci? Müslüman mıyız? Masum suallerime verilecek muhtemel cevaplar, büyük tartışmalara kapı aralayabilir. Aralamalıdır da. Zira yakın tarihimizi çözümlemek isteyen pek çok sosyal bilimcinin üzerinde durduğu ve durması gerektiği ikircikliliğin hasbıhalini ister bu sualler. Ben de böylesi bir tecessüsle, sonuç getirme ihtimali düşük tartışmaları mümkün olduğunca öteleyerek, dünlerde yeterince, bugünlerde gereğinden fazla değersizleştirilen birkaç değerin izinden giderek, belki de kaçınılamayan kültürel değiş-melere muafık parçalan "ben?ler arasında kaybolan "bizi? araya-cağım. Arzum, kesinlikle olgulara bağlı görünen çözümleyici ya da inşa edici fikirlere tutunarak salt akademik bir nümayişin içinde kaybolmak değil. Bu nedenle gönül telinin titrek nağmeleriyle bestelenen semi-akademik bir duygusallığın körüklediği serzeniş düşünceler arasında gidip geleceğim. Kayıp medeniyet: Anadolu Anadolu, çilekeş Türk insanının yurdu. Sen ki, seni var eden ve yaşatan kimliğini ve değerlerini seyirci bakışlara kapa-tan muhafazakar. Modern bilimim ve çağdaş sanatın gönül telini titretmeyen metotlarıyla keşfedilemeyen muamma. Muazzam bir maziye sahip olan Türk?e yurt olmakla Türk kültürü-nü İslami değerlerle buluşturan, Anadolu?da ve Rumeli?de ka-zanılan bilgi ve tecrübe ile taçlanan medeniyet. Türk?ün milli karakterinde müşahhaslaşan değer. Yazık! Devler yolunu kesti. Kirli eller ümüğünde. Ölüyorsun. Öldürülüyorsun. Küreselleşiyorsun, küreselleştiriliyorsun. Küreselleşme, son yıllarda Türkiye?de de dillere pelesenk edilen, amma velakin "ne? olduğu çok da açık olmayan küreselleştirilen dünyanın önünde duran kaygan ve yuvarlak bir kavram. Öyle ki, kimine göre, kaçınılması mümkün olmayan değişime müsavi olgusal bir durum; kimine göre, ilerlemeleri ve gelişmeleri karşılıklı olarak etkileyen ve yönlendiren modern bir değer. İster olgusal bir zorunluluk, ister kuşatıcı bir plan-lama olsun, bence, bugün içinde var olmaya çalıştığımız dünya-da kerhen karşılaşmak zorunda kaldığımız bir gerçeklik küresel-leşme ve küreselleştirme. Bu yapıda sıkıntı doğuran nokta, belki de doğal bir olgu olan değişime müsavi küreselleşen dünyadan çok öte; kültürel, siyasi, ekonomik açmazların girdabında küre-selleştirilen ve tüketilen değerler. Zira bugünün dünyasında etkin olanlar, küreselcilerden daha çok, küreselliğe tutunan küreselleştiriciler. Küreselleştiricinin küreselci ayakları önce kültürler arasın-da çatışmalar yaratıyor. Daha sonra da yerleşik algıya muhalif, değerler kutsiyetinden arındırılıyor. Bu ise çoğulculuk, kültürel farklara saygı, farklılıkların korunması, çağdaşlık, evrensellik gibi, alengirli laflarla sunuluyor. Lakin varılan nokta, nedense vaad edilenin aksi oluyor hep. Öyle ki, küreselleştiricinin par-mak attığı her toplumda, değerler tersyüz oluyor; mesela huzur için varolan din huzursuzluk kaynağına, güven için varolan aile, toplum, millet güvensizlik membaına dönüyor. Hemen ardından da, usta manevralarla küçülen dünya adeta özelde Amerika genelde ise Batı kültürünün hakimiyetine sokuluyor. Bu süreçte ekonomik güç, yönlendirici; siyasal yaptırımlar, tahripkar oluyor. Yavaş yavaş yenidünya düzeni masalıyla eskidünya hedeflenen doğrultuda yeniden inşa ediliyor. Ya son nokta? Ulus devletlerin tek düze bir "Amerikan-Avrupanizme? dönüştürülmesi. Türkiye de nice zamandır bu çarkın dişlileri arasında. Mütemadiyen çok yönlü dönen çark, her devirde Türk insanını ayakta tutan birkaç değeri, değersizleştiriyor. Küreselleştirici tiyniyet için ise her türlü dışsal değer metadan öte bir anlam taşımıyor. Sadece tek yönlü çıkar hesapları önemseniyor. Bu nedenle de değerlerin küreselleştirici lehinde harcanmasında herhangi bir sakınca görülmüyor. Küreselleştiricinin önünde savrulan Türkiye?nin de bu sürecin dışında kalamadığı ve kalamayacağı malum. Türkiye de değişiyor, değiştiriliyor. Ama ne yönde? Küreselleştiricinin oku, nice zamandır düne kadar milliyeti soy meselesine indirgemeksizin milli kültür ve mensubiyet bilinci sayan Anadolu şuurunu vuruyor en çok. Küreselleştiricinin her vuruşunda da yaralanan, kültürlerin üst kültürle olan ilişki-sinde farklılıkların farkında olan ve farklılıkları ayırıp parçala-madan üst kültüre taşıyan bir yürüyüşle sonsuzluğa bağlanan Türk milleti oluyor. Kayıp millet: Türkler Camille Yulien, Türklerin henüz keşfedilememiş bir millet olduğunu söyler. Doğru bir tespittir bu; öyle ki, Türklük hala keşfedilmeyi bekleyen kayıp bir medeniyettir. Ancak baskın paradigma değer algılarını değiştirerek gayb olan medeniyeti yok saydırmaktadır. Artık bu günün Türkiyelisinin kafası ciddi anlamda karışıktır. Durumun vahametini 2006 yılında TESEV? in desteğiyle yapılan bir anket çalışmasında karşılaşılan sonuçlar da açıkça ortaya koyuyor. Şöyle ki, A. Çarkoğlu ve B. Toprak tarafından gerçekleştirilen "Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset" başlıklı çalışmada "Kendinizi öncelikle Türk olarak mı, Müslüman olarak mı, Türkiye Cumhuriyeti Vatanda-şı olarak mı, Kürt ya da Alevi olarak mı tanımlardınız?" sorusuna verilen yanıtları somutlaştıran bir tabloyla karşılaşılıyor. Tablodan hareketle Türkiye'deki eğitimi bir kimlik olarak Müs-lümanlığı ortadan kaldıran ve yerine Türklüğü ve Türk vatandaşlığını inşa etmeye çalışan bir süreç olarak okumak mümkün. Öyle ki, Türkiye'nin okumuşları, Müslümanlıklarını ötelerken Türklüklerini ya da Türk vatandaşlıklarını önceliyor görünüyorlar.

En son kitaplar

benzer kitaplar

AB Uyum Sürecinde Ak Parti Dönemi (2002 - 2015): Dezavantajlı Gruplara Yönelik Sosyal Politika Uygulamaları


okumak kayıt olmadan
Öteki: Bir Kadim Sorunsal


okumak kayıt olmadan
Medeni Hukuk: (Çözümlü) Pratik Çalışmaları ve Ders Notları


okumak kayıt olmadan
Alman Kışı: Neo-Liberal Çağın Almanya'sında Irkçılığın Hedefindeki Göçmenler


okumak kayıt olmadan
Yeni Türkiye Yazıları


okumak kayıt olmadan
Yeni Toplum İyi Toplum: Sosyal Politikanın Fikri Temelleri


okumak kayıt olmadan